ile izdiham. Didem Madak röportajı, internette sadece İzdiham’da. Hayat hikayelerine bayılırım. Ben toprağa 36 numara ayaklarıyla basan, biraz şaşkın bir kadınım. Tuhaf bir masal. Yerde ne var yer boncuk, gökte ne var gök boncuk, işte ortasında ben varım. Hayatım uzun süren bir şaşkınlıktan ibaret olacak sanırım. DidemMadak'ın şiirlerini okurken kendimi düşünürken buldum. Beni başka diyarla uçurdu. Kendimi şiirleri çizerken buldum. Kahramanları düşünerek kendimi onların yerine koydum. Didem Madak usta bir şair. İmgeleriyle düşüncelerimi doruklara çıkardı. Didem Madak'ın ilk yazdığı şiir kitabıdır. Bu kitabı okuyun. 1990 kuşağının en iyi şairleri arasında gösterilen Didem Madak 24 Temmuz 2011 tarihinde hayata veda etti. ESERLERİ. – Grapon Kâğıtları (2001) – “Ah”lar Ağacı (2002) ÇEVİRİLERİ. – John Updike’ın “S.” adlı romanının çevirisi (1992) – Vikram Seth’in “An Equal Music” (“Maggiore Dörtlüsü”, 2000 Content tagged with didem madak şiirleri. Didem Madak'ın hayatı ve şiirlerini, Arjantinli fotoğraf sanatçısı Pedro Luis Raota'nın fotoğrafları eşliğinde derledik.Didem Madak, 8 Nisan 1970 yılında İzmir'de doğar. Engüzel sözler , Aşk sözleri , Ünlü sözleri, kitap alıntıları, aforizmalar , Film replikleri. bilirdiniz ile ilgili sözler. Didem Madak "Ya siz, Vay Tiền Nhanh Chỉ Cần Cmnd. Editörümüz Kübra Erdem yazdı. “Siz aşktan n’anlarsınız bayım?” Birçoğumuz belki bu şiirinden tanırız Didem Madak’ı… 1990 kuşağının en iyi şairlerinden sayılan ve bizlere çok derin anlamlar, boğazda düğüm olan dizeler bırakmış genç kuşağın kadın şairlerindendir. Şiirleri kendine has imgelerle doludur, günlük yaşamın içinden cesurca yükselir sesi. Süper enginarlara, yaldızlı çokomel kağıtlarına, taşbebeklerine ve daha nicesine poetik anlamlar yükler, ağırlığı ile kalbimizde yer eder. Kalemine dökülenler; annelik, kadınlık ve ölüm izleklerini içimize işler. Ben acılarımın başını Evcimen telaşlarla okşadım bayım. Kendi deyimiyle kendi acısıyla dalga geçen ve gülerek acı çeken bir kadın ele geçirmiştir şiirlerini. Bundandır acısını iç sesiyle konuşarak mürekkeple buluşturması. Herhangi bir amaç gütmeden, tüm samimiyeti ve cesurluğu ile kendisi gibi, evin içinden bir ses gibi şiirler yazmıştır; çünkü o dönemde şiir ona herkesten ve her şeyden daha çok özgürlük vaat etmektedir. Bazen kendisiyle konuşmuştur, bazen tanrı ile, bazen kız kardeşi Işıl ile ve çoğu zaman çocuk yaşta kaybettiği anneciği Füsun Hanım ile. “Senin Şarkıların Aç Kuşlara Buğday Saçardı” Beni tasfiye ve tavsiye arasındaki karışıklıkta Müsait bir yerde bırak sevgilim. Hem otuzumu geçtim azıcık Gerisini ben yürürüm artık. Çizgili olsun, buruşsun yüzü, Şiirlerim için yaşlanma etkilerini geciktirici krem kullanmayacağım. Aynı zamanda şiirinde kadına yüklenen toplumsal rolleri kalemiyle cesurca sorgulamış, kendi deyimiyle durup dururken bağıran şiirler yazmıştır. 90’lı yıllarda dergilerde önemli yer eden “kadın şair” tartışmalarına cevap niteliğinde natürel feminist bir perspektifte yazmıştır. Bu konuyu Varlık Dergisi’ne verdiği bir röportajda şu cümlelerle özetlemiştir Çoğunluğu kendini gizleyen, koruyan, gardını alan, ürkmüş insanların yaşadığı bu ülkede bir kadın olarak bana ait bir hayatım olsun diye gösterdiğim çabaya ve kendi serüvenime haksızlık edemem. Bu yüzden hayatımı samimiyet ve cesaretle anlatmak benim için önemli. Benim hâlâ hayatımla ve bir kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var, bu meselelerle samimiyet ve cesaretle boğuşuyorum hâlâ. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp, kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden biraz kadınsı’, durup dururken bağıran şiirler. “Artık Bütün Üzgün Oluşlarımın Adı Anne” Annesini erkenden, henüz 14 yaşındayken kaybetmiştir. Sonra 41 yıllık ömrüne yazılmış en içli, anne özlemli şiirleri sığdırmıştır. Annesiz geçirdiği yıllara sayısız “Ah!” bırakmıştır, sesinin tonunu armağan ettiği ahlat ağacından emanet alarak. İç sıkıntısıyla fotoğraflar çektirmiştir. Kendine ve ikinci şiir kitabına “Ah’lar Ağacı’’ ismini vermiştir, kendini ve şiirini arkadaş etmiştir ahlat ağacına. On dört yaşındaydı ruhum bayım Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı. Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri… Onu yeniden doğurması için ölmeyi istediği kadının -annesinin- yokluğunda, hayata karşı tek başına mücadele ederken; annesizliği ve yalnızlığını dizelerinde dışa vurmuştur. Kısa ömrüne acı dolu ama bir o kadar da samimi şiirler sığdırmıştır. Aslında hiç istememiştir rutubetli şiirler yazmayı, çiçekli şiirler yazmak istemiştir. Ancak ne yapsa mürekkebinden rutubeti çıkarıp atamamıştır. Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem Duvarlara hep senin resmini çiziyor -di’li geçmiş zamanda birçok resim, Hep gülümsüyorsun.” “Aslında hiç istemiyorum ama, Ne yapsam rutubetim sözlere bulaşıyor… Annesini kanserden erkenden kaybeden, bütün acılarının ismini ’anne’’ koyan Didem Madak ne acıdır ki annesinin kaderini paylaştı, ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi sevdiği ruhu kansere dayanamadı. Bir temmuz günü göçüp gitti aramızdan. Kızı Füsun’a annesinin ismini vermişti Didem Madak. Vefatından iki sene evvel kızı Füsun’a yazdığı mektupta ona şu cümlelerle seslendi Canım kızım, cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma! Ne acıdır ki Didem kendi kaderini –yaldızlı çokomel kağıtları gibi tırnağıyla düzeltemediği yazgısını- kızına bırakmıştır sonrasında. Didem on dört yaşındaydı “bu acımasız ölü anne sesini” duyduğunda, kızı Füsun ise yalnızca üç. Füsunun yeşil ela gözleri var Ve pembe plastik fincanı ile kahve getirişi var Ve bana anne deyişi var Benim pembe fincandan pembe kahve içişim var Bu kahveleri seviyorum ahbap İçimi pembe bulutlar kaplıyor Şekerli ve tatlı bir biçimde havalanıyorum. Hikayenin sonunda Didem’e annesinin kalbindeki raflara dizdiği reçeller, Füsun’a ise çiçekli anne şiirleri kaldı. Annem çok sevmelerin kadınıydı. Bazen sevinince annem gibi, Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına. Annem çok sevinmelerin kadınıydı, Sıcak yemeklerin. Başına diktikleri o taş, Ne zaman dokunsam soğuktur oysa. Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz. Füsun; kelime anlamı olarak efsun, sihir demektir. Hayatını bu iki Füsun’un sihirli kehaneti içinde sıkışık yaşayan Didem Madak dizelerinde “annesizlik” mefhumunun en dokunaklı dizelerini yazdı. “Annemden bana kalan tek miras bir sihirdir. Onu ne zaman çok özlesem hep bir şiir yazdım.” diyen şair, kızı Füsun’a annesinin efsunlu ismini bıraktı. Annem Ki beyaz bir kadındır Ölüsünü şiirle yıkadım Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım. Dokuz Yıl Oldu Pulbiber Mahallesi’nden Göçeli 2011 yılının 23 Temmuz’unda bir yıl direndiği kanser sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Biz yine bir temmuz günü; gidişini hayatımıza kattığı anlamlara, nergis kokulu dizelerine minnet ederek anıyoruz. Ölümünün üzerinden 9 sene geçti, geriye efsunlu hikayesiyle kızı güzel Füsun, şiir kitapları Grapon Kağıtları, Ah’lar Ağacı ve Pulbiber Mahallesi kaldı. İyi ki geçtin bu dünyadan Didem Madak, iyi ki “gölgesine razı bir fesleğen” olmadın ki anlamlarınla anlamlanabildik. Füsun’un kızı ve Füsun’un annesi arasındaki yolculuğuna şahit olabildiğimiz için minnettarız. Anlatarak bitiriyorum hayatımı Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat Bir çiçek çizdim bu akşam avcuma İsmini her şey koydum. Didem Madak, 8 Nisan 1970 yılında İzmir’de doğar. Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra tezgahtarlık, sekreterlik, anketörlük gibi mesleği dışında birçok işte çalışır. Madak, 1990’lı yıllarda öne çıkan şiirleri ile adını duyurmaya başlar. Şiirleri Ludingirra, Öküz ve Sombahar gibi dergilerde yayımlanır. Grapon Kâğıtları 2000, Ah’lar Ağacı 2002 ve Pulbiber Mahallesi 2007 isimli şiir kitapları bulunan Madak özellikle son yıllarda giderek genişleyen bir okur kitlesine sahiptir. . Temmuz Dergisi’ne 2002’de verdiği röportajda şöyle der “Beni edebiyatla tanıştıran annem. Birçok güzel çocuk romanı okudum, bu yüzden mutluluk dendiğinde hep o günleri, o çocuk romanlarını hatırlarım. Annemin ölümünden sonra terkedilmiş ve yalnız günler başladı.” Didem Madak, 2002’de Varlık Dergisi’nde Müjde Bilir ile yaptığı röportajda şiirini şöyle açıklıyor “Hayatımla ve kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden, biraz kadınsı, durup dururken bağıran şiirler.” “Niçin şiir yazmaya başladığımı düşündüğümde şunu fark ettim O dönem şiir bana, herkesten ve her şeyden çok özgürlük vaat ediyordu. Yaşlanmak da benim için bir özgürlük vaadi aslında. Bu yüzden eteklerinin ucundan sarkan paçalı donlarına aldırmadan, örtmeden, gizlemeden dolmuşa binmeye çalışan, önüne gelen erkeğe yardım etmesi için elini uzatan yaşlı teyzelerin durumu bana çok büyüleyici gelmiştir hep. Yaşlı bir kadın hayatının bir dönemini kadın olarak geçirmiştir, ama artık tam bir kadın değildir. Yani bir kadın gibi kendini gizlemek, korumak zorunluluğu yoktur. Yaşlandığım vakit, şiirimin değişebileceğini düşünüyorum.” Didem Madak’ın şiirlerinin en temel özelliklerinden biri feminen doğasıdır. Bu nedenle, Didem Madak’ın dünyası, cinsiyet rolleri içinde erkeklere uzak bir portre çizer. Açık ve yalın anlatımına rağmen Didem Madak, şiirinin arka planında barındırdığı anlamlarla çok yönlü okumalara imkân tanır. Buna bağlı olarak, ilk bakışta kadın sesi ile ön plana çıktığı düşünülen bu şiir, iç katmanlarına nüfuz edildikçe varoluşçuluktan, bellek çalışmalarına ve minör edebiyata kadar pek çok yaklaşımla değerlendirilebilir. Siz Aşk’tan N’anlarsınız Bayım? Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyuncaAlt katında uyumayı bir ranzanınÜst katında çocukluğum…Kâğıttan gemiler yaptım kalbimdenKi hiçbiri karşıya diyorsunuz,limanı olanın aşkı olmaz ki bayım! Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyuncaHavı dökülmüş yerlerine yüzümünBüyük bir aşk yamadımHayırYüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayımGözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardıTesbih tanelerim bitse gözyaşlarım…Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı diyorsunuz yaBen istemenin Allahını bilirim bayım! Ah'lar Ağacı, Pulbiber Mahallesi, Grapon Kağıtları kitaplarıyla tanınan Didem Madak, 8 Nisan 1970’de doğdu. Hastalığı nedeniyle aramızdan ayrılan şair doğum gününde sevenleri tarafından anılıyor. Bizler de Didem Madak kimdir, nerelidir, kaç yaşında öldü? sorularının yanıtlarını ve Didem Madak'ın şiirleri, sözlerini haberimizde MADAK KİMDİR, NEREDİR, KAÇ YAŞINDA ÖLDÜ?8 Nisan 1970’de İzmir’de doğan Didem Madak Türk şairidir. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirdi. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülen Madak'ın annesi de tayini çıkmadığı için Burdur'da kalmak zorunda kaldı. Didem Madak henüz 13 yaşındayken, 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybetti. Annesi öldükten sonra evlenen babası ile arasına duvar ören Madak, babası için de şiirler yazmıştır. Teyzesinin el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonu ile şairliğe ilk adımını atan Didem Madak böylelikle şiirlerini yazmaya başlamıştır. Ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlayan Madak Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için üniversite birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu da kaçışı sonrasında geçim sıkıntısı yaşamaya başlayan Madak evliliğinden de pişman olur ve boşanır. Ekonomik zorluklarla boğuşan genç şair Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını Madak'ın kızı Füsun ÇelikDidem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”Zorlu hayat koşullarından sonra bir de kanser hastalığına yakalanan Madak 24 Temmuz 2011 günü İstanbul'da vefat MADAK ŞİİRLERİŞiirleri;Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum BayımSiz Aşktan N'anlarsınız BayımIris'in ÖlümüAnnemle İlgili ŞeylerAğlayan KayaSamson ve DalilaDİDEM MADAK SÖZLERİ"Yeter ki sen beniHiç yazamayacağım bir romanın kollarına atma.""Tehlikeli sayılmam kalın bir kitabın arasında kuruttum""Güneşi özledim, sonra seniKeşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım."Sağlam bir halatla çekiyorum acıyı kendime doğru..Vasiyetimdir;“Dalgınlığınıza gelmek istiyorum ve kaybolmak o dalgınlıkta.”"Bana artık büyü diyorlarBütün renkleri mezun etmişler hayatlarından."Bazen sevinince annem gibi,Rengarenk reçeller dizerim kalbimin kendimin"Yokluğunda çok kitap okudum"Bir süredir plastik vazolar gibi hiç ki sen beniHiç yazamayacağım bir romanın kollarına Seviyorum"Az sevme bilmiyorum sevdiğimdendir bu kadar incinmem."Bir yerde okudum; “Ben sana konuşamadıklarımı hep ağladım” diyordu."Dünyaya bir kadının eli değse Zeyna!Şöyle ağır bir halı gibi çırpılsaTozlar havalansa..."Kâğıttan gemiler yaptım kalbimdenKi hiçbiri karşıya diyorsunuz,Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!Bıçağın ucundaydı insanların hafızası.“İnsan unutandırve insan unutulmaya mahkûm olandır."İnsanlar aradığında gelmezler, aramadığında keşke beni çağırsaydın zamanlar kendimiBulunmaz Hint kumaşı metredir benim yokluğum?Benden daha çok var yokluğumdan dünyayaBir elbise çıkar çıplaklığına bakmaya utanmadanSonunda ben de sonra,Ah!Bugün kalbimi eski bir plak gibiÖyle çok tersine çevirdim ki..Keşke gölgesine razı bir fesleğen şiirler yazmama kızıyorsunuz bayımBilmiyorsunuz darmadağın gövdemiÇiçekli perdelerin arkasında oturuyorum, ışıkları yakmıyorum...Yapıştırsam da parçalarını hayatımınSu sızdırıyordu çatlaklarından“Dokunsalar dağılırdı iyi pişmiş kurabiyeler gibi kalbimiz”Beklemek üzerine felsefe kitabıydıkAnnem çok sevinmelerin sevinince annem gibi,Rengarenk reçeller dizerim kalbimin çok sevinmelerin kadınıydı,Sıcak diktikleri o taş,Ne zaman dokunsam soğuktur okşadığımda ama,ısınır sanki gelmek istiyorumVe kaybolmak o sevince pazara çıktım sevinçtenEnginar aldım “süper enginarlar” diye bağıran adamdanOturup ağladım sonra, “süper” oluşta canımı acıtan bir şeyler vardı.

didem madak en güzel şiirleri